Kategoriler
Bildiri

Yeni Bir Cumhuriyet’e Doğru: Ekonomi – Politik Raporu

Ekonomi – Politik Komisyonu

Aziz Konukman,
Burak Gürbüz,
Hüseyin Özel,
Korkut Boratav,
Serdal Bahçe,
Sinan Sönmez,
Turhan Çakar

97. yılını dolduran Cumhuriyet yola çok zor şartlarda çıkmıştı. Yola çıktığında imparatorluk ona bakiye olarak en yoksul ve en çaresiz coğrafyayı bıraktı. Üstelik bu miras yarı-sömürge nitelikler taşıyan ağır  ekonomik ve mali bağımlılıklar içermekteydi.

Cumhuriyeti kuran kadrolar böylece üç acil görevle yüzleşmek durumunda kaldılar. Birincisi imparatorluğun miras olarak bıraktığı mali ve ekonomik yükümlülükler yok edilmeliydi. İkincisi yoksul halkın temel ihtiyaçları karşılanmalıydı. Üçüncüsü ise bağımsız bir
Cumhuriyetin üzerinde güvenli bir şekilde yükseleceği ekonomik altyapı oluşturulmalıydı.

Bu kadrolar, dünya kapitalizminin on yıllık bunalımını bir noktaya kadar fırsat olarak kullandı: SSCB’den sonra dünyanın ilk planlama deneyimlerinden biri başlatıldı; belli ölçülerde uygulandı. Sanayileşmede önemli adımlar atılırken yabancı sermaye ve dış borçlanma bağımlılığına sürüklenilmedi. Uygulanan sanayileşme planıyla birlikte temel sanayilerde (dokuma, gıda, demiryolları, madencilik) önemli atılımlar sağlandı. Ancak köylülüğü özgürleştirecek bir toprak reformunun başlatılamaması 1945 sonrasında sermayenin Türkiye  toplumunun gelişimine damga vurmasında belirleyici rol oynadı.

Savaş sonrası döneme Marshall yardımı ve Truman Doktrini uygulamalarının dayattığı koşullar nedeniyle ülke önceki bağımsızlıkçı çizgisini terk ederek dışa açılmaya zorlandı. Bu politikaların temel özellikleri, özel sektör öncülüğünde sermaye birikiminin sürdürülmesi, kamunun karayolu ulaşımı ve enerji gibi altyapı yatırımlarını üstlenmesi ve yabancı özel yatırımların özendirilmesi olarak belirtilebilir. Bu temel politika değişikliği konusunda mevcut siyasal iktidar ve ana muhalefet partisi anlayış birliği içerisinde olmuşlardır.

1961 Anayasası ile başlayan planlı sanayileşme döneminde ise hem sanayi altyapısı geliştirildi hem de sosyal adalet ve hakkaniyetli bölüşüm konusunda önemli bir mesafe kat edildi. Özellikle emekçilerin ve küçük üreticilerin sosyal refahlarında önemli niceliksel ve niteliksel sıçramalar kaydedildi. Ancak bu dönem yerli sermaye gruplarının hem küresel kapitalizmle bağlarının güçlendiği hem de kapitalizmin içsel bunalım dinamiklerinin tedrici bir şekilde
biriktiği bir dönem de oldu. Keza bu dönemde planlama anlayışında öncülük kamu sektöründen alınıp, özel sektöre devredilmeye başlandı. Bu sermayenin egemenliğinin yerleşmeye başladığının da göstergesi oldu.

Nitekim 1970’ler sermaye birikiminin gelişimiyle sosyal/demokratik gelişme arasındaki uyumsuzlukların kendilerini iyice hissettirdikleri bir dönem oldu. Uygulanan planlı kapitalizm deneyiminin içsel çelişkileri de 1970’lerin ikinci yarısında bu bunalıma yeni bir boyut ekledi. 12 Eylül Faşizmi hem işçi sınıfı ve bağlaşıklarının yenilgisinin ilanı hem de sermayenin Cumhuriyete ihanetinin miladı oldu.

Geçtiğimiz 40 yıllık dönemde 97 yıl önce büyük hülyalarla kurulan Cumhuriyetin nesnel ve nitel tüm kazanımları sermaye yanlısı yeni-liberal yoğun bir saldırı altında tek tek yok edildi. Bu süreçte, emperyalist güçlerin desteğiyle hayata geçirilen yapısal uyum ve istikrar programları kapsamında KİT’ler yok pahasına satıldı, ekonomi ve maliye politikaları sermayenin kısa erimli çıkarlarına göre yeniden tasarlandı, emekçiler lehine tüm mekanizmalar ve müdahale araçları yok edildi. 40 yıl boyunca uygulanan program Türkiye kapitalizmin yapısal sorunlarını (işsizlik, dışa bağımlılık, gelir dağılımında eşitsizlik, büyüme dinamiklerinin aşınması ve yapısal istikrarsızlık) çözmek bir yana, ağırlaştırdı.

Böylece emekçilerin ve çalışanların örgütlü gücünün 97 yıl önce kurulan Cumhuriyetin varoluşunun teminatı olduğu kanıtlanmış oldu. Cumhuriyetin nesnel ve nitel kazanımlarının gelecek nesillere aktarılabilmesi ve Cumhuriyetin bu kazanımların ötesine taşınabilmesi için emekçilerin ve çalışanların Cumhuriyetinin hayata geçirilmesini zorunlu olarak gören Dayanışma Meclisi aşağıda sıralanan adımların acilen hayata geçirilmesi gerektiği inancındadır:

1) Uygulanan yeni-liberal programın yarattığı hasarın giderilebilmesi için planlı sosyal bir ekonomik modele geçişin önündeki tüm engeller ortadan kaldırılacaktır. Özelleştirilen ve hala ekonomik olarak işler durumdaki KİT’ler ulusallaştırılacak ve uygulanacak sosyal plan çerçevesinde ihtiyaç var ise daha da fazlası kurulacaktır.
Kilit sektörlerde ve temel hizmetlerde kamusal mülkiyeti öngören bu model mutlaka emekçinin ve çalışanın toplumsal zenginlikten aldığı payı arttıran anayasal ekonomik ve sosyal mekanizmaları içerecektir.

2) Emekçi örgütlenmelerinin önündeki tüm yasal ve siyasal engellerin bertaraf edilerek bu örgütlerin sadece talep eden kurumlar değil, yönetime ve planlamaya katılan kurumlar olmaları da sağlanacaktır. Üretim planlaması sürecine emekçi ve çalışanın karar verici olarak katılması aynı zamanda Cumhuriyete yaraşır bir vatandaşlık bilincinin de ortaya çıkmasına yol açacaktır. Sosyal planlama bu
şekilde demokratikleşme eğilimlerini de güçlendirecektir.

3) Daha somut olarak, emekçi ve çalışan örgütlenmelerinin nüfus içindeki ağırlıkları oranınca temsil edilecekleri bir konsey kurulacaktır. Bu konsey planlama mekanizmasında karar alma süreçlerine aktif katılımcı olacaktır. Emekçilerin, köylülerin ve küçük üreticilerin bu konseyde temsil edilebilmeleri için
örgütlenmeleri ayrıca teşvik edilecektir.

4) Son 40 yıldır uygulanan, emekçinin ücretinin, küçük üretici ve köylünün ürünün fiyatının düşük tutulması üstüne kurgulanmış para ve maliye politikaları derhal terk edilecektir. Bunun yerine Cumhuriyetin emekçi ve çalışandan yana gelişmesine uygun bir iktisat politikası tasarlanacaktır. Emekçilerin iktidarında para politikası finansal sermayeyi kollayan değil çalışan kesimlerin yararına ve Cumhuriyetin uzun erimli yararı gözetilerek kurgulanacaktır. Keza yine yıllardır uygulanan ve kamu maliyesinin yükünü aslen emekçilerin ve küçük üreticilerin sırtına yıkan maliye politikalarından da derhal vazgeçilecektir.

5) İşgücünün değerinin bilinçli bir şekilde düşük tutulmasına yol açan tüm mekanizmalar (asgari ücret komisyonu, iş yasası, serbest bölge yasası, vb.) tümden ilga edilecek ve yerlerine emekçilerin ve çalışanların karar verme sürecinde egemen olacakları mekanizmalar oluşturulacaktır.

6) Emekçi Cumhuriyeti işsizlerin istihdam edilebilirliğini arttırmakla değil, onlara istihdam yaratmakla yükümlü olacaktır. Çalışma hakkının hayata geçirilemeyen bir hak olmaktan çıkarılması gerekir. Her bireyin insanca ve onurlu bir yaşama yetecek düzeyde ücretle ve onurlu bir çalışmaya has tüm haklarla donatılmış bir şekilde çalışması için gereken ortam yaratılacaktır.

7) Kapatılan tarımsal KİT’lerin yeniden canlandırılması köylülerin kooperatifler etrafında örgütlenmesi sürecinin asli tamamlayıcısı olacaktır. Bu KİT’lerin yönetilmesi sürecinde köylü kooperatiflerinin aktif katkısı ayrıca sağlanacaktır. Kooperatifler şeklinde örgütlenecek tarımsal üretim mutlaka kamu kaynaklarıyla da desteklenecektir. Tarıma yönelik destek bütçesi, tarımın milli gelire katkısının üçte birinden az olmayacak, tarımsal girdilerdeki dolaylı vergiler sıfırlanacaktır. Bütün bunlar, kendine yeterliğin sağlanması, biyoçeşitliliğin muhafazası, tarımsal istihdamın korunması ve Cumhuriyetin gıda egemenliği açısından şarttır.

8) Özellikle sanayi kesimindeki küçük üreticilerin de üretici birlikleri etrafında örgütlenmeleri teşvik edilecek ve bunun için gerekli altyapı kurulacaktır. Böylece büyük sermayenin tahakkümüne karşı daha dirençli hale gelecekler ve düşük ücretli ve kayıt dışı istihdama yönelmek zorunda kalmayacaklar.

9) Sosyal planlama mekanizması sektörel bazda üretimin teknolojik altyapısını da gözeten incelikli bir hat tutturmak zorundadır. Bu emek verimliliğinde ciddi bir artışa yol açacağı için çalışanların giderek daha kısa sürelerle çalışmalarına yol açacaktır. Bu da Emekçi Cumhuriyetinin özgür vatandaşlarının bireysel ve sosyal gelişimleri için elzem olan boş zamanı arttıracaktır. Cumhuriyetin vatandaşlarına yönelik özgürlük sözleşmesi böylece basit fiziksel ve ekonomik vaatlerin ötesine geçecek ve onlara insanca ve onurlu bir yaşamı sağlayacak bir sosyal sözleşmeye dönüşecektir.