Adalet Komisyonu
Ali Rıza Aydın,
Mehmet Baran Selanik,
Özlem Şen Abay
Aydınlanmacı, laik, devrimci, ilerlemeci nitelikleriyle kurulan Cumhuriyet hukuk devleti niteliğini başa oturttu. Yargı da şeri ve örfi davranış kuralları yıkılarak bu niteliklerin bileşimiyle oluşturuldu.
Bilimsel ve laik hukuk eğitimine önem vererek başlaması, Anayasa ve yasalara dayanarak evrensel yargı ilkelerini adım adım izlemesi kuruluş Cumhuriyetinin eseriydi.
Soyun ve dinin değil aklın ve bilimin ürünü olan, parlamentoda oluşan temsiliyetle ortaklaşan bir hukuk ve bu hukuka dayanarak hareket edip karar veren, kuvvetler ayrılığı ilkesine göre yargısal denetim yapan, kendi içindeki yüksek yargı organlarıyla iç denetimini gerçekleştiren, anayasal güvence altında bir yargı vardı. Sınırlı sayıdaki üniversitelerde nitelikli akademik eğitimle beslenen bu yargı, tedrici de olsa, insan hakları beyanname ve sözleşmeleriyle, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesiyle (İHAM) bağlantılı olarak sav, savunma, karar sacayağında dengeli çalışabildi.
Hukuk, aydınlanmanın çocuğu olarak burjuva devletlerde her ne kadar ihanetin içine doğsa da hem emekçi halkın hak mücadeleleriyle hem de 1917 Ekim Devriminin ve SSCB’nin etkisiyle insanlık ve adalet adına, toplumsal eşitlik ve özgürlük adına evrensel değerler kazanmaktan geri kalmadı; yargı da sınıfsallığıyla birlikte bundan etkilendi.
12 Eylül 1980 darbesine kadar gel-gitlerle de olsa hak arama özgürlüğüne destek veren yargı, darbenin emekçi, yurtsever, ilerici ve aydınlanmacı halk üzerine, Cumhuriyetin nitelikleri üzerine vurduğu ağır balyozu kendi üzerinde de gördü. Hukuk, neoliberalizmin çekim alanına girerek egemen sermaye sınıfı lehine emek aleyhine oluşturulurken yargı da “bağımsız” tanımlamasını koruyarak aynı değişim doğrultusunda yapılandırıldı.
Yargı yönetimi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (2017’den sonra HSK) bırakılırken, bu Kurula adalet bakanı doğal başkan ve adalet bakanlığı müsteşarı doğal üye olarak yerleştirildi. Yargının denetimiyle görev ve yetkili adalet müfettişleri de adalet bakanlığına bağlı olarak çalıştı. Bu, adı bağımsız, kendi bağımlı yapı 2002’ye, AKP’li yıllara kadar devam etti.
AKP’li Yıllar ve Mevcut Durum
24 Ocak 1980 kararları ve 12 Eylül 1980 darbesi, Milli Güvenlik Konseyi bildiri ve yasaları, Danışma Meclisi yasaları, 1982 Anayasası ve uyum yasaları, büyük düzen partilerini koruyan ve kollayan yüzde 10 genel barajlı seçim yasaları, kamu kurum ve kuruluşlarını yeniden yapılandıran yasalar, kamu mali disiplinini bozan yasalar, özelleştirme yasaları, uluslararası tahkim ve özelleştirmenin Anayasaya yerleştirilmesi, Anayasa Mahkemesinin (AYM) yasaların denetiminde neoliberal tavrı, yargının yeni hukuksal düzene bağlı olarak verdiği kararlar vb birçok değişiklik neoliberalizme uyum düzeninin örnekleri oldu.
2002’ye kadar farklı siyasi partilerin aynı siyasetiyle yol alınırken kısmi olumlu oynamalar dışında neoliberal düzenle uyumluluk sürdürüldü ve 12 Eylülün 1982 Anayasasına yerleştirilen yargısı da uyum sürecini tamamlayarak neoliberal ilişkiler adına denetim sürecinde kalıcı hale getirdi.
Proje Partisi olarak AKP 2002 sonunda bu miras üzerine oturdu. Hukuksuzluğu ve keyfiliği hukuk yapma becerisiyle bir AKP hukuku oluşturulurken yargının – her ne kadar bu hukuka karşı tavır koyamasa/koymasa da – Cumhuriyet tarihinden gelen geleneksel yapısı AKP’yi rahatsız etmeye, tatmin etmemeye başladı. Ara sıra da olsa engel çıkaran bir yargı istenmiyordu.
AKP geleneksel kadro ve nicelik oyunlarını, ödül-ceza yöntemini, yüksek yargıya üye seçme kozunu kullanarak yanlı/yansız ayrımına yüklenirken, hukuk eğitiminin niteliğinin bozulmasını da ihmal etmedi. Çıkar kavgasıyla araları açılana kadar bu konularda becerikli Fethullah Gülen cemaatçi yapısı aktif rol oynadı.
Sermaye lehine kararların önünü açan, emekçilerin haklarını tali ve önemsiz gören bir yargıya ihtiyaç vardı. Emekçi halk hizada tutulmalı, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı sınırlanmalıydı.
Bağımsızlığı zedelenen güdümlü yargının Parti-Devlet yargısı haline getirilmesinin büyük adımı yetmez ama evetçi destekli 2010 Anayasa değişiklikleriyle atıldı, yerleşik hale gelmesi de 2017 Anayasa değişiklikleriyle getirilen başkanlı rejimle gerçekleşti.
2008 yılında laiklik ilkesini delmeye kalkışan Anayasa değişikliği girişimi AYM’den dönen ve “demokratik ve laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı” olması gerekçesiyle suçu sabit görülüp mali yaptırım uygulanan AKP, bu uyarı ve yaptırıma karşın hız kesmedi; kesmesi için de ciddi bir muhalefetle karşılaşmadı. AYM, Yargıtay ve Danıştay’da Anayasa ve yasa değişiklikleriyle, üye dağılımıyla yapılan kadrolaşma yüksek mahkemeleri adaletsiz sistemle özdeşleştirirken, İHAM dahil, yargı kararlarına uyulmaması da alışkanlık haline geldi.
Hak aramanın iddia ve karar ayaklarıyla oynanırken savunmanlara yapılan bireysel ve örgütsel çok yönlü baskı ve saldırılar da aynı dönüşümün parçaları olarak işlev gördü. Çoklu Baro ve delege operasyonu halkın örgütlü savunma gücünü kırmak ve siyasal iktidar savunmasını öne çıkarmak için devreye sokuldu.
Yeni Cumhuriyet’te Adalet
- Kapitalist düzen içinde sınıfların devlet tarafından uzlaştırılmasına katkı sağlayacak kısmi ve geçici dengelemelere kanılmayacak, hak mücadeleleriyle kazanılan bilimsel, evrensel, ilkeli ve adaletli hukuktan ödün verilmeyecektir. Yargının “yalancı bağımsızlığı”nın devamına ve Cumhuriyetin niteliklerinin parçalanmasına katkıda bulunmasına izin verilmeyecektir.
- Yargı da hukuk gibi kapitalist çürümeden kurtarılacak; egemen sermaye sınıfı, gericilik, din ve siyasal iktidar etkisinden kurtulup evrensel ve çağdaş hukuk düzenine uyum sağlayan, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkında güven veren, bilimsellik ve aydınlanma yolunda ilerlemeci bir gelişme izleyen, emekçi halkın haklarını savunmada etki altında kalmayan, denetimi amacına ulaşan ve güven veren, Anayasa gücünde güvenceli ve bağımsız bir yargı gerçekleşecektir.
- Egemen sermaye sınıfının düzeni ve istikrarı için denetim mekanizması olarak görev yapan, organlarını kapitalizmin ve emperyalizmin istek ve ihtiyaçlarına tahsis eden devletin içinde emekçi halk üzerindeki denetimini sermaye lehine yapmaktan kaçınmayan, sömürücü düzenin müdahalelerine boyun eğen, ABD örneği gibi “özgürlük” diyerek daldan dala konan yargı emekçilerin cumhuriyetinin yargısına dönüştürülecektir.
- Mahkemelerin halktan kaçırılmasının ve halkın savunmanları üzerindeki baskının kaldırılmasıyla yargıda şeffaflık sağlanacaktır.
- Cumhuriyet için adaleti, bütünsel bir yıkılışın içinde okumak ve yeniden kuruluşa bakmak gerekiyor. Olanaksız değil. Kısa erimde yapılması gerekense yatağını terk etmiş nehir halindeki yargıyı başıboş bırakmamak, etkili ve sürekli davalarla beslemek. Burada savunmanlar kadar hak ihlaline uğrayanlara ve emekçi halkın örgütlü mücadelesine de çok iş düşüyor.
- Kapitalizmin özünde olan adaletsizliği burjuva devletinin kurum ve kurallarıyla gidermek olasılığı yoktur.
- Yeni Cumhuriyet’te adalet üretim ilişkileriyle, toplumsal ilişkilerle, emekçilerin Cumhuriyetinin nitelikleriyle, adaletsiz hukukunun yeni düzen içine sokuşturulmamasıyla, yeniden örgütlenmeyle bütünsel olarak oluşacaktır.
- Gerçek adalet, insanın insanı sömürmediği bağımsız, laik bir düzende ancak mümkün olacaktır. Adaletin tesisi, yalnızca usul ve esasları yasalarca belirlenmiş mahkemelerce değil aynı zamanda eşitlikçi bir sistem için örgütlenmiş bir halkla birlikte ve onun adına mümkün olabilir.
- Yeni Cumhuriyet’in tüm yurttaşları, etnik veya toplumsal köken, ırk, dil, cinsiyet, cinsel yönelim, eğitim, dinsel inanç, meslek veya görev ayrımı gözetilmeksizin yasalar önünde eşit olacaktır. Sistem temel hak ve özgürlüklerin garantisi olduğu gibi varlık nedenidir.