6 Şubat 2023’te Doğu Anadolu Fay Hattında geniş bir bölgenin kırılması ile tetiklenen deprem zinciri Türkiye’de 11 ilde büyük bir yıkıma ve can kaybına neden olurken Suriye’de de bir felakete yol açtı.
Yaşanan felaketin insan eliyle yaratıldığı hemen anlaşıldı, yurttaşlar binaların değil 24 Ocak 1980’den bu yana devam eden neo-liberal dönüşümün altında kalmışlardı. Bilim inanlarının onca uyarısına rağmen binalar fay hatları boyunca depreme dayanıksız şekilde inşa edilmiş, inşaat sektörü kazancından başka bir şey düşünmemiş, denetleme süreci bile özelleştirilmişti. 1999 Körfez Depremi ve sonra yaşanan depremlerden hiç ders çıkarılmadığı ve sermayenin bugününü kurtarmasının dışında bir felsefeye sahip olmadığı bir kez daha anlaşıldı.
Ancak 6 Şubat Depreminin önce yaşanan depremlerden bazı farkları vardı. Öncekilerde hiç olmazsa devlet depremden sonra olay yerindeydi ve enkaz altında kalanlara müdahale edebiliyordu. Bu sefer ilk üç gün devletin deprem bölgesine ulaşımında ve müdahalesinde büyük bir zaaf olduğu görüldü. Neo-liberal saldırı devleti cüceleştirmiş, bu çapta bir yıkıma müdahale edemez hale getirmişti.
1999 Körfez Depreminden başka bir farkı ise örgütlü gericiliğin devletin boşalttığı alanda gövde göstermesi oldu. Devletin sosyal yanı geri çekilirken tarikatlar ileri sürülmüştü. Öte yandan deprem düzenin emekçi halkın nezdinde sorgulanmasına ve deşifre olmasına da yol açtı. Özellikle örgütlü solun devletin bıraktığı boşlukta halkın yardımına koşması ve örgütlü gücün bu haliyle bile neler başarabileceğini göstermesi şimdiye kadar ulaşılamamış emekçilerin beyninde ve yüreğinde sola bir yer açılmasına neden oldu.
Dayanışma Meclisi bu koşullarda deprem sürecinin daha iyi anlaşılması ve daha sonrasına ulaştırılmak üzere belgelenmesi için 50 Soruda 6 Şubat Depremi: Deprem düzenin meşruiyetini sarstı mı? başlıklı çalışmayı önüne koydu. Kısa bir sürede hazır hale getirilen çalışma Dayanışma Meclisi’nin kapsadığı aydınların özellikleri nedeniyle özgün bir çalışma olarak ortaya çıktı. Bu süreçte çeşitli örgütler deprem sürecine ışık tutan raporlar yayınladılar, ancak Dayanışma Meclisi’nin değerlendirmesi teknik yanlar içermenin ötesinde iktisadi, ideolojik ve siyasi boyutları ile sürecin bütünlüklü bir resmini çizmeyi denedi.
Bu kolektif çalışmayı acısını derinden hissettiğimiz halkımızla paylaşılıyoruz. Editörlük sürecine katkı yapan Dayanışma Meclisi Sekretaryasından ve Dayanışma Forumu Yayın Kurulu’ndan Oğuz Oyan, Gamze Yücesan Özdemir, Burçak Özoğlu, Suat Özeren, Kadir Sev, Özgür Aydın, Murat Akad ve Orhan Gökdemir’e teşekkür ediyoruz.
Dayanışma Forumu’nun bu hacimli 8. sayısının konunun anlaşılmasına ve ileride bu konuda yapılacak araştırmalara bir kaynak olmasını diliyoruz.
Prof. Dr. Erhan Nalçacı, Dayanışma Meclisi Sekreterya Üyesi