Kategoriler
Açıklama

Dayanışma Meclisi Cumhuriyetin 98. yıl dönümünü Anıyor

Cumhuriyet, Türkiye’de eski rejimle siyasal anlamda devrimci kopuş sürecinin en önemli aşamasıdır. Bu kopuşun en önemli boyutu da, egemenliğin kaynağının semavi güçlerden yeryüzüne indirilmiş olmasıdır. O günlerin ve bugünlerin Cumhuriyet karşıtı İslamcı hareketlerinin açık veya örtük olarak hâlâ “egemenlik Allah’ındır” şiarına bağlı kalmalarının nedeni, bir din devleti inşasının yolunun ancak buradan açılabileceği gerçeğidir.

1908’lerde başlayan burjuva demokratik devrim sürecine 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla yepyeni bir ivme ve içerik kazandırılmıştır. O kadar ki, 1920’lerde eski rejimle siyasal/ideolojik/hukuksal kopuşun bütün unsurları devreye sokulmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarından başlamak üzere, Büyük Millet Meclisi gibi siyasal kurumlarıyla, Anayasasıyla, Medeni Kanunu ile yepyeni bir siyasi/hukuki temelde modern bir kapitalist devlet inşasının zemini hazırlanmış, kulluktan özgür yurttaşlığa geçişin koşulları oluşturulmuştur.

Antiemperyalist karakterdeki ulusal Kurtuluş Savaşının, bütün erklerin Meclis’te toplanarak demokratik bir biçimde yönetilmesi tarihsel önemde stratejik bir karardı. İzleyen dönemdeki ulus-devletleşme sürecine aydınlanmacı bir otoritarizmin eşlik etmesi de o kadar kaçınılmazdı. Bununla birlikte, kısa bir zaman diliminde çok yüksek bir tempoyla işleyen bu ulus-devlet inşa süreci, başka tarihsel örneklere kıyasla çok daha düşük sosyal maliyetlerle gerçekleştirilebilmiştir. Bunun bir nedeni, Kemalist iktidarın arkasına önemli bir zafer kazanmış olmanın prestijini alabilmesi, karşısındaki hilafetçi/sultancı muhalefetin ise “emperyalizmin işbirlikçisi” damgasını üzerinden atamamasıydı.

Diğer bir nedeni ise, iki büyük savaş arasındaki dönemde emperyalist sistemde oluşan hegemonya boşluğunun doğurduğu fırsatlardı. Türkiye Cumhuriyeti kendi somut tarihsel deneyimini aşan ölçüde dünyada bağımsızlık savaşı veren ülkelere umut ışığı olmayı sürdürecektir. Bu nedenle emperyalizmin bağımsızlıkçı sol Kemalist harekete olan düşmanlığı tarihsel kökenlere sahiptir.

Kemalist devlet bunları doğru değerlendirerek 1920’lerdeki büyük siyasi/hukuki dönüşümleri gerçekleştirebilecek, 1930’larda ise hem 1929 krizinin hem de SSCB planlama deneyimlerinin etkileriyle, devletçi, korumacı ve planlı bir sanayileşme tercihini bağımsız bir ekonomik kalkınma stratejisine dönüştürebilecektir. Böylece dünün geri tarım ülkesi, 1930’larda birinci sanayi devrimi koşullarının oluşturulabildiği başka bir düzleme geçebilecektir. Bu devletin 1945’lara kadar en önemli niteliği, bağımsızlıkçı karakteri olacaktır. Bu niteliği nedeniyle, yüzyıllardır ilk kez sadece iç dinamiklerin yol göstericiliğiyle toplumsal/ ekonomik atılımlar yapılabilecektir.

Ama 1945 sonrasında, güçlenen yeni hakim sınıfların da etkisiyle ülkenin yönü kalıcı bir biçimde Batı emperyalizminin etki alanına çevrilirken, Cumhuriyetin kurucu partisi laiklik ilkesini bile savunamaz duruma düşecektir. Cumhuriyet karşıtlığının 1950 sonrasında doğrudan iktidar güçlerinden beslenecek olması bu süreci hızlandıracaktır. 1960 askeri müdahalesi ve 1961 ilerici Anayasası, bu gericileştirme akımında bir kopuşa yol açacak, 1971 darbe dönemi hariç daha demokratik ve sola açık bir toplumsal/siyasal yapılanmaya fırsat verecektir. Ancak henüz 1970’lerin ikinci yarısından itibaren Milliyetçi Cephe koalisyonlarıyla birlikte 1980’deki faşist müdahalenin hazırlık dönemi de başlamış olacaktır.

2000’lerin siyasi İslamcı iktidarı, hem Cumhuriyetin tarihsel İslamist karşıtlarının, hem 12 Eylül darbecilerinin dış güçlerle birlikte hazırladığı koşulların, hem de 1990’larda yerel ve merkezi iktidar pratiklerinden geçen milli görüşçü hareketin mirasçısı olacaktır. Ama 2000’lerin siyasi İslamcıları, neoliberal politikalara ve saldırgan emperyalist ittifaklara olan aşırı bağımlılıkları bakımından, sermayenin daha gözükara bir temsilcisi olarak siyaset sahnesinde yer alacaklardır. Sermaye sınıfı, modern kapitalist topluma geçişin bütün hukuki/idari/iktisadi zeminini hazırlayan, kendisinin sınıf olarak serpilmesini ve toplumda tam egemenlik kurmasını kolaylaştıran Cumhuriyetin demokratik kazanımlarını, bu türedi/asalak İslamcı iktidara karşı savunmayacaktır.

Cumhuriyetin ilk onyılları ile son iki onyılı arasındaki farklar bu nedenlerle giderek büyük zıtlıklara dönüşmüştür. Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinin içini fiilen boşaltmış olmasına karşın bugünkü otokratik İslamcı iktidarın bu denli hırçın bir Cumhuriyet düşmanlığı yapmasının önemli bir nedeni, yıktığı Cumhuriyet kurumları yerine yenilerini getirememesi, dinci rejim inşasında önünün yeterince açık olmaması, bugünlerde ise siyasi iktidarını da yitirmenin tehdidi altında olmasındandır.

Bugün Cumhuriyet’in 98. yıl dönümünü anarken Dayanışma Meclisi olarak hem Cumhuriyet’in kuruluşunda ve aydınlanmacı niteliğinin pekişmesinde harcı olanlara devrimci selam ve saygılarımızı göndermek, hem de bu Cumhuriyeti bugünkü siyasi İslamcı iktidarın ilk dönemlerine götürmekle yetinecek olanlarla yolumuzun asla kesişmeyeceğini cümle âleme duyurmak isteriz.

Yüreği solda atan devrimcilerin hedefi, emekçilerin cumhuriyetini kurmaktan daha geriye asla düşmeyecektir.