Türkiye’nin düzeni emekçilere, gençlere, kadınlara, tarım üreticilerine, işsizlere, yani halkın ezici çoğunluğuna bir gelecek umudu sunmaktan bugün her zamankinden daha uzaktır.
İşsizlik, yoksulluk, geçim derdi, hayat pahalılığı ülkemizin en önemli gerçekliği ve halkın en büyük sorunu haline gelmiş durumdadır.
Türkiye’de hem iktidarın hem düzenin aklında, sömürüyü daha da derinleştirmekten, çalışanların, emekçilerin haklarını daha çok gasp etmekten başka bir şey olmadığı açıktır.
Sermaye örgütleri iktidardan “reform” adı altında kemer sıkma politikaları, IMF’siz IMF programları bekliyorlar, bunun çağrısını yapıyorlar. İktidar da “reform” adı altında yerli ve uluslararası sermaye lehine ve elbette ki emekçilerin aleyhine yeni düzenlemeler yapmaya hazırlanıyor.
Türkiye toplumunun hızla yoksullaştığı, hayat pahalılığının arttığı, sömürünün katmerlendiği böylesi bir dönemde, iktidarın elinde din istismarını artırmaktan, halkın dini duygularını daha fazla sömürmekten, gericiliğin ipine iyice sarılmaktan başka bir seçenek bulunmuyor.
Ülkemizde emek sömürüsü arttıkça din sömürüsü de artıyor. Halk bu düzen yüzünden bu dünyanın nimetlerinden yoksun kaldıkça, kendisine öteki dünya vaat ediliyor. Halktan yoksullaştıkça daha çok tevekkül etmesi, daha çok sabır göstermesi isteniyor.
Din istismarı, din sömürüsü derinleşiyor, çocuklar, gençler Kuran kurslarının, imam-hatiplerin, cemaatlerin, tarikatların kıskacına alınıyor, kadınlar kapatılmanın her türlüsüne maruz kalıyor, LGBT’lere “sapkın” damgası vuruluyor, emekçinin sendikalı değil tarikat mensubu olması, greve değil tarikat-cemaat toplantısına gitmesi isteniyor, toplum gericilik tarafından rehin alınıyor, din istismarı kapkara bir örtü gibi sömürü düzeninin üzerini örtüyor.
Başta Cumhuriyet’i kuran ana muhalefet partisi olmak üzere, sosyalist partiler hariç muhalefet sessizdir, suskundur. Meclis içi muhalefet ve olası ittifak adayları Türkiye’de bir gericilik sorunu olduğunu, emek sömürüsü ile din sömürüsünün iç içe geçtiğini söylemiyor ve laikliği savunmuyor. Kimi muhalefet partileri bunu halkın dini duygularını, dini hassasiyetlerini karşıya almamak üzerinden açıklıyor, kimilerinin ise iktidardaki gericilikle gericilik yarıştırdıkları için zaten böyle bir meselesi bulunmuyor.
Bugün din sömürüsü emek sömürüsünü saklayan, gizleyen, görünmez kılan en büyük örtüdür ve o örtünün kaldırılması gerekir.
Bugün gericilik, çocuklara, kadınlara, gençlere yönelik bir ablukanın en büyük aracıdır ve bu ablukanın dağıtılması gerekiyor.
Aydınlanma ile birlikte 1923 Cumhuriyeti’nin düşünsel omurgasını oluşturan laiklik bugün hiç olmadığı kadar sınıfsal bir meseledir. Aydınlanma mücadelesinin en önemli parçası olan laiklik bugün en çok emekçiye, en çok işçiye, en çok yoksula lazımdır. Dünyayı omuzlarında taşıyan emekçiler/ işçiler olduğu halde, onlar çalışıp onlar ürettikleri halde, yoğun bir dini kadercilikle emekleri gasp edilen de onlar, bu dünyanın zenginliklerinden mahrum edilenlerden de onlardır. Tam da bu nedenlerle iktidarın Anayasa değişiklikleri hedefleri arasında laikliğe yeni saldırılar vardır.
Bugün geldiğimiz noktada, emek sömürüsüne karşı mücadele din sömürüsüne ve gericiliğe karşı mücadeleden, din sömürüsüne ve gericiliğe karşı mücadele de emek sömürüsüne karşı mücadeleden ayrıştırılamaz. Eşit ve özgür bir ülke mücadelesi ile laiklik ve aydınlanma mücadelesi bugün artık iç içe geçmiş durumdadır. Devlet, hukuk ve adalet mücadelesi ile laiklik ve aydınlanma mücadelesi bugün artık içi içe geçmiş durumdadır.
Dayanışma Meclisi, tüm halkı, emekçileri, işçileri, kadınları, gençleri bu mücadelenin içerisinde yer almaya, laiklik bayrağını yükseltmeye, sömürünün her türlüsüne karşı omuz omuza vermeye, dayanışmaya çağırmaktadır!
Eşitliğin, özgürlüğün ve aydınlığın ülkesi ancak böyle kurulacaktır!