Türkiye günlerdir bazı siyasetçi ve gazetecilere dönük faili belli saldırıları konuşuyor.
Siyaset alanında giderek daha sık rastlanan “şiddet” olgusu “ülkücüler arası” bir iç hesaplaşma olarak görülemez. Hiç kuşkusuz, Türkiye’de halkı sindirme yöntemi ve iç ve dış güçlerin darbe hazırlıklarının bir parçası olarak şiddetin yaygın olarak kullanıma sokulmasında büyük sorumluluğu olan MHP geleneğinin son saldırılarla bir biçimde bağlantılı olması kimseye şaşırtıcı gelmiyor. Bugün bu saldırıların hedefi durumunda olanların bir bölümünün geçmişte Türkiye sağının halka ve devrimcilere karşı işlediği suçlar karşısındaki suskunlukları da gözden kaçırılmamalı. Ancak tüm bunlar, bugün Türkiye’de şiddetin bir siyaset dili olarak kullanımının küçümsenerek geçiştirilmesine götürmemelidir.
Türkiye’de şiddet kendini en fazla sınıf mücadelesinde hissettiriyor. Hakkını aramak için direnişe, greve çıkan, yürüyüş yapan işçilere dönük şiddetin olağanlaştığını görüyoruz. MHP siyaseti, her zaman patronların çıkarlarını koruyan bu tek taraflı şiddetin, özellikle 12 Eylül darbesi öncesindeki sistematik cinayetlerde, açık bir biçimde parçasıydı. Bugün işten çıkarmalara, kölelik ücretine karşı koyan işçileri sindirme görevini tek başına iktidarın resmi görevlileri üstlense de, kendini rakip siyasetçilere pusu kurarak hissettiren “sivil faşist” unsurların, ihtiyaç duyulduğunda, Türkiye’de emekçi halkı hedef alacağı ortadadır.
Nitekim bugün “mafya” diye kodlanan örgütlenmelerin himaye edilmesi yalnızca rant paylaşımıyla ya da birkaç siyasetçiyi sindirmekle değil, toplumsal muhalefete gözdağı verme çabası ile açıklanabilir. Şu anda “aile içi” hesaplaşma görüntüsü veren bugünkü saldırıların siyasi iktidar tarafından ciddiye alınmayarak dolaylı teşvik görmesi de bu gözdağı politikasının bir parçasıdır.
Dayanışma Meclisi, insanların siyasi görüş ve tercihleri gerekçe gösterilerek hedef tahtasına oturtulması ve saldırıya uğramasını protesto ederken, bu saldırıları planlayan ve mafya ağzıyla destekleyenlerin halk düşmanı karakterinin altını çizmektedir. Bu saldırıları görmezden gelip hafife alan siyasi iktidar da açıkça suç işlemektedir.
Türkiye, zorbalığı bir erdem sananlara teslim olacak bir ülke değildir. Tarih, örgütlü bir halkın zalimlere diz çöktürdüğü nice örnekle doludur.