Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
Nazım Hikmet
Türkiye toplumu günlerdir bir mafya babasının ifşaatlarını dinliyor. Kendisi de o kirli dünyanın ve ilişkilerin bir parçası olan bu kişinin yaptığı açıklamalar, nasıl bir kirlenme ve çürüme tablosuyla yüz yüze olduğumuzu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Bu çürüme tablosunun yaratıcıları tek tek kişiler olmadıkları gibi sadece mafya ya da çeteler ve onlarla ilişkili siyasetçiler değildir, bu tablo bizzat Türkiye’nin düzeninin eseridir. Ve bu çürüme birdenbire ortaya çıkmış değildir, geçmişe uzanan derin kökleri vardır.
Yönetici sınıfının sol korkusuyla ve sosyalizm düşmanlığıyla emperyalizme, küresel finans kapitale sıkıca sarılıp gericiliğe ve ırkçılığa yol vermesinin sonuçlarını yaşıyor bugün ülkemiz.
Düzenin bekası adına son 70 yıldır NATO, Gladio/Süper NATO yapılanmasının devlet içerisindeki örgütlenmesi, solun karşısına bir sokak gücü olarak ülkücü faşistlerin çıkartılması, laikliğin adım adım yok edilerek tarikatlara, cemaatlere alan açılması, halka karşı yapılan katliamlar; aydınlara, yazarlara, gazetecilere, yönelik siyasi cinayetler ve tüm bunlar ekseninde kurulan çıkar ilişkileri bizi bugünkü Türkiye’ye getirdi.
Düzenin bekası adına yapılan darbelerle sol ezilirken, sendikalar kapatılırken, işçi ve gençlik önderleri öldürülür ya da cezaevlerine atılırken, faşist çetelerin, tarikatların, cemaatlerin önü bizzat bu düzen tarafından açıldı. Bunların önüne her türlü maddi destek konuldu. Şirket sahibi, dershane sahibi, yurt sahibi, okul sahibi, gazete ve televizyon sahibi olmaları sağlandı. Bugünkü tablonun gerisinde on yıllara uzanan bu gericileştirme operasyonu var.
Çeteler suç örgütleri ve mafya da bu gericiliğin üzerinde yükseldi. Belinde silahla haraç alanlar, kumarhane işletenler, silah ya da uyuşturucu kaçıranlar, bütün kirli işlerinin üzerine dinin ve milliyetçiliğin o kara örtüsünü örttüler. Akçeli işlerini sağcı siyasetçilerden aldıkları “ezan susmaz bayrak inmez” hamasetiyle aklamaya çalıştılar. Bir parçası oldukları sermaye düzeninin taktiklerini onlar da uyguladılar. “Vatan millet Sakarya” edebiyatının arkasına sığındılar, sığınmaya da devam ediyorlar.
Bugün görüyoruz ki, faili meçhullerden “üzerine çökülen” marinalara, Suriye’de cihatçılara gönderilen silahlardan mafyaya, uyuşturucu ticaretinden yeni-Osmanlıcılığa uzanan yollar var ve tüm bu yolların hepsi eninde sonunda bu iktidara ve bu düzene çıkıyor.
Artık bu gidişata “dur” denmesinin, bu kara örtünün kaldırılmasının zamanı gelmiştir. Artık bu aklamaya, bu sığınmaya, bu hamaset edebiyatına yüksek sesle “yeter” demek zorundayız; bu yalan saltanatının karşısına güçlü, örgütlü bir şekilde çıkmak zorundayız.
Bu ülke sağcılığın kendisine giydirmeye çalıştığı deli gömleğini çıkartıp atacak bir birikime sahiptir. Bu halkın mafyanın, çetelerin, tarikatların cenderesine sığmayacağı açıktır. Eğer bu cendereden çıkılacaksa ancak bu sömürü düzeniyle mücadele edilerek ve hep birlikte, omuz omuza çıkılacaktır. Bu mafya-çete düzeni yıkılacak; ülkenin başka bir seçeneği kalmamıştır…