AKP iktidarı, her konuda olduğu gibi Kovid-19 pandemisinin yayılmasının önlenmesi konusunda da sorumluluklarından kaçmaya devam ediyor.
Zamanında tam kapanma kararı verip bunun koşullarını gereği gibi
hazırlamayan sermayenin iktidarı, bugün de büyük gecikmeyle giriştiği
“kapanmayı” bir yasak savma ve Türkiye’nin dışarıda kötüleşen imajını
“düzeltme” aracına dönüştürebiliyor.
Bir kere, uygulanacak sözde “tam kapanma” için sayılan istisnalar o kadar fazla ki, bunun daha önce uygulanan hafta sonu kapanmalarından bir farkı kalmıyor.
Bütün üretim alanları açık kalırken, sanayi işçisi ve maden işçisi kapanma günlerinde bile sağlıksız koşullarda dirsek dirseğe çalışmaya zorlanırken, üstelik bu kesimlere aşılamada herhangi bir öncelik tanınmazken, ne bir “tam kapanmadan” söz edilebilir ne de buradan olumlu bir sonuç alınması beklenebilir.
İktidar partisinin sorumsuz kongrelerinin de etkisiyle pandeminin Mart başından itibaren çok hızla yayıldığı ortaya çıkmışken, bir tam kapanmanın ön hazırlıklarının yapılması, öğretmen ve işçilere öncelik verilerek aşılama kampanyasının başlatılması ve kapanma günlerinde de ikinci dozların tamamlanması gerekirdi.
Kapanmanın yaygın bir aşılamayla desteklenmesi zorunluluğu yanında,
kapanmalar nedeniyle gelir kaybına uğrayan ve uğrayacak emekçiye ve küçük esnafa anlamlı düzeylerde gelir desteklerinin sağlanması şarttı. Ama iktidarın aklı, sermaye teşviklerinin ötesine geçmiyor.
AKP Türkiye’si, nüfusa oranla en çok Kovid-19 vakasının görüldüğü ülkelerin ilk sıralarında, buna karşılık kendi kategorisinde milli gelire oranla en düşük sosyal yardım yapılan ülke sıfatıyla hazin bir rekora sahip. Yarım-yamalak kapanmanın, böylesine kötü yönetilen ve halka sürekli yalan söylenilen bir ülkede herhangi bir çözüm getirmesi beklenemez.
Olsa olsa iktidarın emekçi düşmanı karakterini bir kez daha açığa çıkarır, 1 Mayıs’ı emekçilere yasaklamaya kalkışır. Ama emekçilerin sesi yasaklamalarla kesilemez.
Kategoriler