Kategoriler
Açıklama

20. Milli Eğitim Şurası’na Dair

9 Aralık 2021

19 yıldır sürdürdüğü politikalarla eğitimde onarılmaz eşitsizliklere ve dolayısıyla haksızlıklara  neden olan AKP, teması ‘Eğitimde Fırsat Eşitliği’ olan ve ‘Mesleki Eğitimin İyileştirilmesi’ ile ‘Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi’ alt konularını tartışmak üzere, 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde ‘Cumhurbaşkanının himayesinde’ ve ‘Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ‘20. Milli Eğitim Şurası’nı topladı.

Bu şura, AKP iktidarı döneminde toplanan dördüncü Milli Eğitim Şurası oldu. Ancak AKP iktidarı döneminde toplanan her şuradan önce, 1995’de çıkarılmış olan ‘Milli Eğitim Şurası Yönetmeliği’ değiştirildi. Her yönetmelik değişikliğinde şura üyelerinin daha çok AKP’lilerden ya da yandaşlardan oluşması sağlandı. Böylece şuranın, göreceli olarak toplumun genelini temsil etme niteliğine son verilmiş oldu. Sonuçta ‘Milli Eğitim Şûraları, eğitim ve öğretim alanında önemli dönüşümlerin önünü açan “bir üst toplantı” ve ‘tavsiye karar yeri’ olmaktan çıkarılarak, siyasi iktidarın ve taraftarlarının eğitime bakış açılarının meşruiyetini oluşturdukları bir alt kurula dönüştürüldü.

Örneğin, 18. Milli Eğitim Şurası’dan önce toplanan İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği Kızılcahamam çalıştayında 4+4+4 sistemi ile ilgili birtakım tespit ve önerilerde bulunulmuş ve sonrasında bu öneriler 18. Milli Eğitim Şurası kararına dönüştürülmüştür.

19. Milli Eğitim Şurası, 5. Din Şurası’yla neredeyse eş zamanlı toplanmıştır. Bu şurada 5. Din şurasına nazire yapılırcasına ‘din içerikli seçmeli derslerin artırılması ve bir kısmının zorunlu yapılması’ ile ‘Din ve Ahlak Bilgisi Dersinin ilkokul birinci sınıftan itibaren verilmesi’ gibi tavsiye kararları alınmıştır.

20. Milli Eğitim Şurası da bu iki şuranın alışkanlıklarıyla toplanmış ve AKP’nin on dokuz yılık iktidarı boyunca sürdürdüğü politikalara uygun tavsiye kararları almıştır. Zaten AKP’nin düzenlediği önceki şuralara bakınca bu şuradan da piyasacı ve gerici önerilerin çıkacağı tahmin edilmekteydi. Üstelik ‘sarayda’ toplanacak olması da bu durumu açıkça gösteriyordu.

20. Milli Eğitim Şurası kararları bu öngörülere uygunluk gösterdi.

Ayrıca Şura kararları, AKP’nin 19 yıldır sürdürdüğü iktidar politikalarıyla bağlantılı üç yöneliminin eğitime yansımış bir özeti olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar: ‘özelleştirme -kamusallıktan uzaklaşma”, “dinselleştirme – gericileştirme”, “statü ayrımı-hiyeraşileştirme”dir.

20. Milli Eğitim Şurasının ana temasının ‘Eğitimde Fırsat Eşitliği” olmasına karşın, bu eşitliğin sağlanması için gerekli kamusal kaynaklardan hiç bahsedilmemiş, sağlanacak bağışlar ile hayırseverlerden ve belediyelerden sağlanacak destekler dışında altyapı sorununun çözülmesi için hiçbir kamusal kaynak gündeme getirilmemiştir. Oysaki ülkemizde fırsat eşitsizliğinin en önemli nedenleri arasında altyapı yetersizliği gelmektedir.

Kamusal destek olarak,

 Tüm öğrencilere ders kitaplarının yanında yardımcı kaynaklar ve tamamlayıcı
materyaller ücretsiz verilmelidir.
 Kırsal alandaki çocuklar başta olmak üzere öğrencilerin kültürel gelişimleri için
tiyatro, sergi, müze gezisi ve benzeri kültürel faaliyetler kapsamında etkinlikler
yapılmalı, gezici tiyatro, sergi vb. ücretsiz olarak düzenlenmelidir.
 Okullarda ücretsiz öğle yemeği veya beslenme desteği sağlanmalıdır.

kararlarının dışında bir karar alınmamıştır.

Yani ‘fırsat eşitliğinin sağlanması’, ‘iktidarların kamusal görevleri’ ve ‘bireylerin kamusal hakları’ konularının eğitim alanıyla ilişkisi kurulmamış ve bir öneride bulunulmamıştır.

Yine tavsiye kararlarında; ‘bilimsel’, ‘nitelikli’, ‘aydınlanma’, ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘kamusal’ gibi çağdaş eğitimin dayandığı kavramlarla hiç karşılaşılmazken; özellikle meslek liseleriyle ilgili önerilerde ‘sektör’, ‘rekabet’, ‘ticari’, ‘özel’, ‘özelleştirme’, ‘teşvik’ ‘pazarlama’, ‘döner sermaye’, ‘vergi’, ‘SSK pirimi’ ‘istihdam’ gibi sermaye dilinin gündelik konuşmasında sıkça yer alan kavramlarla çokça karşılaşılıyor.

Bu kavramların yer aldığı bazı öneriler şunlardır:

 ‘Resmi ve özel tüm mesleki ve teknik eğitim kurumlarında ulusal ve
uluslararası sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda programlar açılmalı ve
mevcut öğretim programlarının güncellenmesi sağlanmalıdır.’

 ‘Döner sermaye kapsamında elde edilen gelirlerin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalı ve bu kapsamda üretilen ürünlerin satışı için etkin mekanizmalar kurulmalıdır.’

 ‘Mesleki eğitim kurumlarımızın ulusal ve uluslararası rekabetini desteklemek için mesleki eğitim alanındaki ulusal ve uluslararası yarışmalara katılımları desteklenmelidir.

 ‘Mesleki ve teknik eğitimde kalitenin artırılması ve öğretmenlerin mesleki gelişimlerinin desteklenmesi amacıyla ilgili paydaşlarla iş birliği içerisinde sektörel mükemmeliyet merkezleri kurulmalıdır.’

 ‘Özel eğitime ihtiyacı olan ve kaynaştırma kapsamındaki öğrencilerin işletmelerde beceri eğitimi ve staj imkânlarından yeterince faydalandırılmaları amacıyla teşvikler uygulanmalıdır.’

 ‘Meslek lisesinden mezun olan öğrencilerin beceri eğitimi/staj yaptığı işletmede istihdam edilmesi durumunda ilgili işletmeye vergi indirimi yapılması gibi teşvik edici uygulamalara gidilmelidir.’

 ‘İşletmelerde meslek eğitimi süresince ödenen SGK primlerinin borçlanma yoluyla uzun vadeli sigorta primleri kişiler tarafından yatırılarak emekliliğe sayılmalıdır.’

 ‘Mesleki ve teknik eğitim kurumlarında sağlanan mesleki eğitimin yanı sıra diğer ortaöğretim kurumlarında sektörün ihtiyaç duyduğu becerileri kazandırmaya yönelik seçmeli bazı meslek dersleri konulmalıdır.’

Bu birkaç öneriden de anlaşılacağı gibi 20. Milli Eğitim Şurası’nın bilişsel, duyuşsal ve devinişsel gelişimi birlikte ele almadığı/alamadığı gibi, eğitimin amaçsallığını da meslek liseleri bağlamında çocuk emeğinin sömürüsü olarak kabul etmiş ve bu amacı meşrulaştırma yolunu açacak öneriler oluşturmuştur.

Ayrıca cemaat ve tarikatların, meslek lisesi öğrencilerine daha kolay ulaşmalarını sağlamak için bir öneri sunmuştur: ‘Mesleki eğitim öğrencilerinin ahilik ve fütüvvet geleneğine ilişkin farkındalığını artıracak faaliyetler yapılmalıdır.’

‘20 Milli Eğitim Şûrası tavsiye kararlarında, öğretmenler arasında eşitliği ve mesleki dayanışmayı yok edecek olan ve kariyer kavramı adı altında “statü ayrımı-hiyeraşileştirme”ye neden olacak öneriler yer almaktadır. Öğretmenlerin ‘aday’, ‘normal’, ‘uzman’, ‘başöğretmen’ olarak sınıflandırılması önerilmiştir. Bu dört statüye bir de ‘idarecilik statüsü’ eklenince öğretmenler statüleri itibarıyla beş kategoriye ayrılmış olacaktır. Bu öneri, eğitimde özelleştirme politikalarının hız kazandığı 1990’lı yılların sonuyla 2000’li yılların başında tartışılan, ama yeterince kabul görmeyen ‘performansa dayalı ücret ve kademe ilerlemesi’ yaklaşımının, farklı sözcüklerle yeniden ısıtılarak sunulmasıdır.

Bu kariyer yaklaşımının altında öğretmenler arası rekabeti artırmak ve dayanışmayı yok etmek olduğu tartışmasız bir gerçektir. Bu gerçek şu önerilerde de kendini göstermektedir:

 ‘Öğretmenlik bir kariyer mesleği olarak düzenlenmelidir. Kariyer sürecindeki ilerlemelerde öğretmenlerin özlük haklarında anlamlı ve belirgin artışlar sağlanmalıdır.’

 ‘Mesleki gelişim programları, öğretmenlerin kariyer gelişimini destekler nitelikte planlanmalıdır.’

Bu maddeler; Şuranın ana teması başlığının içinde yer alan ‘eşitlik’ kavramıyla taban tabana zıttır. Sorun öğretmenlik mesleğinin saygınlığının artırılmasıysa, bu durum öğretmenlerin özlük haklarının verilmesiyle ve başta muktedirler olmak üzere kamu yöneticilerinin öğretmene saygı göstermesiyle olur. Bu tür düzenlemelerse öğretmenlik mesleğinin saygınlığının ancak azaltılmasına neden olur.

Şurada, ihtisas komisyonda kabul edilmeyen ancak, genel kurulda oy çokluğuyla kabul edilen bir tavsiye kararı da şöyledir: ‘Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır.’ Buna benzer bir karar 19. Eğitim Şurasında da alınmıştı.

Bu iki karar da AİHM’in ‘zorunlu din derslerinin doğru olmadığı ve inanç özgürlüğüne aykırı olduğu’ kararına aykırıdır. Ancak önceki Milli Eğitim Bakanlarından Nabi Avcı: “AİHM bizim nasıl bir din eğitimi ve öğretim yaptığımızı bilmiyor” gerekçesiyle AİHM kararlarına uyulmayacağını açıklamıştı.

Şimdi daha ilkokula bile başlamamış bir çocuğa din derslerinde ne öğretilecektir? Nasıl bir din eğitimi verilecektir? Dinlerin karşılaştırılması mı? Din felsefesi mi? Ya da ancak soyut olarak algılanabilecek yaratıcı kavramı mı? Yoksa anlamını dahi bilmediği dualar mı ezberletilecektir?

20. Milli Eğitim Şurası kararlarının içeriği bir yana, biçim olarak da, ‘Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde… 1-3 Aralık 2021 tarihleri arasında Ankara’da Cumhurbaşkanlığı külliyesinde toplanmıştır’ ifadesi bile sorunludur.

Sonuç olarak:

AKP’nin düzenlediği 17, 18 ve 19. Şura kararları gibi 20. Milli Eğitim Şurası kararları da piyasacılığı öne çıkaran ve gericiliği teşvik eden kararlardır.

Bu kararların ve izlenmekte olan eğitim politikalarının karşısına, Dayanışma Meclisi’mizin kamuoyuyla paylaştığı “Yeni Bir Cumhuriyet’e Doğru: Eğitim Raporu”nda belirtildiği ilkelerle çıkmak ve o ilkelerin gerçekleşmesi için yoğun çaba göstermek kaçınılmaz bir görevdir.

Dayanışma Meclisi
Eğitim Komisyonu