Kategoriler
Haber

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan yeni kitapları hakkında konuştu

‘Cendere’yi yazmasaydık boynumuz eğik gezerdik’

Dayanışma Meclisi üyeleri gazeteciler Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan son kitapları ‘Metastaz 2: Cendere’ hakkında soL Haber Portalı’na konuştu.

Bir hafta önce okuyucuyla buluşan ve büyük ses getiren kitap ülke gündemine de yerleşti. Kitapta yer alanlar üzerinden iktidar partisine yöneltilen soru önergeleri yanıtsız kaldı. Yazılanlardan üzerine alınanlar ise soluğu yazarlara davalar açmakta aldı. 

Kitapta anlatılanların ve sermaye düzeninin henüz açığa çıkarılmamış diğer bütün kirli çamaşırlarının hesabı sorulmayı bekliyor. Pehlivan ve Terkoğlu ise, adalet için partilerin ya da yasaların değişmesi yetmez, daha köklü bir değişim gerekir, diyor. 

Cendere çıktı, sizler adeta kitap daha çıkmadan bedelini ödediniz; ama buna rağmen de vazgeçmeyip çalışmanızı tamamladınız. Öyleyse ilk soru: Sizi bu kitap yüzünden mi tutukladılar?

Barış Terkoğlu: Elbette kimse “Bu yüzden tutuklandım” dememeli. Ancak şunu söyleyeyim, bu kitaptakileri biliyorduk. Bildiğimizi onlar da biliyordu. Tutuklanmadan önce engelleyeceklerinin mesajını da verdiler. Bu kitaptaki bazı unsurlar, Adliye’yi yöneten güçler ve onlara talimat veren kimi avukatlar tarafından tehlike olarak görülüyordu. Tutuklanmamız artık genel kabul gördüğü şekliyle işin bahanesi oldu.

Barış Pehlivan: Kesinlikle tutuklanmamızın perde arkasındaki nedenlerden biriydi. Zira, Metastaz’ın devamını yazdığımızı biliyorlardı ve engellemek istediler. Cendere’yi yazmasaydık boynumuz eğik gezerdik.

‘Adalet yasalarda değişiklik yaparak gelmeyecek’
AKP hem içeride hem dışarıda köşeye sıkıştı ve bazı değişiklikler yapmadan devam edemeyeceğini gördü. Birçok alanda reformdan, yeni bir sayfa açmaktan, ya da fabrika ayarlarına dönmekten bahsediliyor. Kitap da tam böyle bir zamanda çıkmış oldu, tabi malum nedenlerle gecikmeli olarak. Erdoğan’ın bir kez daha suçu yargıdaki, bürokrasideki birtakım gruplara, odaklara, belki sizin de kitapta bahsettiklerinize atıp sıyrılması mümkün mü? Buna ek olarak, fabrika ayarları denen her neyse, bugün yaşananlardan ne kadar farklı?

Barış Pehlivan: Sorunuza birkaç açıyla yanıt vereyim. Öncelikle kuşku yok ki; hakimler ve savcılar kafalarına göre hukuk katliamlarına imza atmıyor. Maalesef, bazen siyasilerden, bazen tarikat şeyhlerinden, bazen ise bazı özel avukatlardan talimat alıyorlar. Hal böyleyken, tek suçu yargı mensuplarına atmak kolaycılık olur. Asıl tartışılması gereken mesele, böylesi çürümüş bir yargı sistemini kimlerin neden ve nasıl yarattığı. Tam da bu nedenle, yasalarda değişiklik yaparak gelmeyecek bu ülkeye adalet. Daha köklü bir dönüşüm şart.

Barış Terkoğlu: Türkiye’de iktidar yapısı Erdoğan’ın tek başına yönettiği; ancak altında hiziplerin biriktiği bir yapıya döndü. Üstelik bu hizipli yapı yeni de değil. Erdoğan bir orkestra şefi gibi bu hizipleri yönetiyor. Öte yandan bu ittifakı da kendisinde birleştiriyor. Cemaatlerin, tarikatların, bakanların etrafındaki kümelerin, hatta MHP gibi partilerin buluştuğu bir ittifak bu. İlginç olanı İktidar gemisi ne zaman sağdan sola, soldan sağa dümeni kırsa bu ittifakın bir bölümündeki unsura işlenmiş günahlar yükleniyor ve denize atılıyor. FETÖ ya da partinin içindeki kimi eğilimler böyle tasfiye edildi. Kumpaslar ya da açılımlar onların tercihiymiş gibi sunuldu. AKP ve Erdoğan böylece hem arındı hem de kendisinin iktidarına yeni gerekçe üretti. Ben bu dönemi de öyle görüyorum. Anlaşılıyor ki “Hukuk reformu” denilen iktidarın ihtiyacı olan bir dönüşümün vitrininden ibaret. “Al” denince alanlar, “Bırak” deyince bırakacak. Bizim aklımızdaki, hayalimizdeki adalet bu değil. 

Parti meselesi değil, düzen meselesi
Kitaptaki detayları okuyunca insanın tüyleri ürperiyor. Bugün Türkiye’de yeni reşit olmuş bir gencin bütün hayatı devletin enkaza dönüşmesini izleyerek geçti mesela. Kendi çabasıyla okuyanlar, merak edip araştıranlar dışındakiler bunun ne kadar farkında bilemiyoruz; ama en azından şu söylenebilir herhalde, devlet mekanizmasında hiçbir tutarlılık görmeden okudular, yetiştiler. Peki diyelim tüm bunlarda esas sorumluluk sahibi olan iktidar partisi değişti, yerine başka parti ya da partiler geldi. Buradan geri dönüş olur mu?

Barış Pehlivan: Kuşkusuz iktidar değişimiyle bir günde hallolacak bir mesele değil bu. İktidarın devletin tüm kurumlarında örgütlediği liyakatsiz çok ciddi bir kitle var. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşündeki kaht-ı rical olayını, yani devlet adamı yoksunluğunu yaşıyoruz bana kalırsa. Geri dönüşten ziyade, daha iyisini kurmalıyız.  

Barış Terkoğlu: Bu parti meselesi değil. Düzen meselesi. Siz yargıyı talimatlı hale getirirseniz FETÖ’nün hakimleri gider, Menzil’in gelir. Menzil’in gider, Pelikan’ın gelir. Parti değişse düzen yeni temsiliyetlerle kendisini sürdürür. O yüzden köklü bir değişim olmadan bu yapı içinden adalet çıkmaz.

Tüm bu olan bitene sermaye sınıfı ya seyirci kalıyor, ya da zaten bizzat aktif olarak müdahil. Kitapta bunun çokça örneği var. Yani yalnızca parlamento için değil, belediyesinden yargısına bir bütün olarak devlet aygıtı için düşünecek olursak “burjuvazinin ahırı” tabiri eksik kalıyor, bataklığa doğru bir çürüme söz konusu. Bu kitap sermaye devleti hakkında bize ne söylüyor? Bunu hem kitapta sıkça göndermede bulunulan “yandaş sermaye” diye tabir edilebilecek gruplar için, hem de Türkiye’nin geleneksel sermayesi, ya da “TÜSİAD sermayesi” diyebileceğimiz gruplar için sormuş olalım, zira onlar da bu süreçten kazançlı çıktı…

Barış Pehlivan: Özet bir cümle ile yanıtlayayım; Türkiye’de burjuvazi Cumhuriyet’e ihanet etti. Gün geldi gericiliği, gün geldi devlet içinde örgütlenen FETÖ gibi yapıları destekledi. Ama bence bunun bedelini kendisi de ödedi. Bugün, yani “FETÖ ile savaş içindeyiz” denilen dönemde ise bir sermaye değişimi yaşandı, yaşanıyor. Örgütle mücadelenin perde arkasında Fethullahçı sermayenin bölüşümü için yapılan kirli pazarlıkları görüyoruz.

Barış Terkoğlu: Unutmayın hukukun yıkımı, bir siyasi iktidarın ya da bir cemaatin tasarrufu ile başlamadı. Uzunca bir süre “vesayeti bitiriyoruz” diye söylenen dalga, liberal dönüşüme gerekçe yapıldı. Hukuk, Anayasa, kanun önünde biçimsel de olsa eşitlik, tarihsel kazanımlardır. Öte yandan bu kazanımların korunması sınıf ilişkileriyle belirlenir. Türkiye’de hukuku lüks gören sınıf, uzun süre iktidara destek verdi. Çatı çökünce altında kalmaları bir şey değiştirmiyor.

FETÖ ile mücadele bir sermaye transferiydi

Ayrıca eşitsizlik öyle bir halde ki! Plaza önünde ölü bulunan kadınların davalarında da FETÖ yargılamalarında da parası olanlar kayırılıyor.

Bir mesele daha; ne yazık ki sol, uzun süredir süreçleri sınıf ilişkileriyle irdelemeyi bıraktı. Oysa iyi okursanız FETÖ ile mücadele denilen mesele bile bir sermaye transferi olarak gerçekleşti.

Türkiye’de sağın, İslamcılığın, antikomünizmin bir sürekliliği var. Aslında kitap da bu sürekliliğin bugünkü yansımalarını anlatıyor. Öncelikle bu yoruma katılır mısınız? Ve bu açıdan bakınca, Türkiye’de sağın etki alanının iktidarı da aşıp muhalefette de genişliyor olmasının ne gibi sonuçları olacak? Bu soruyu şöyle de somutlaştırabiliriz: Evet Meclis’te bu konular konuşuluyor, soru önergeleri veriliyor, iktidar eliyle yazılan raporlara şerhler düşülüyor, kitapta da örnekleri var bunun; ama ana muhalefet partisinin genel başkanının ağzından ülkede laikliğin tehlikede olmadığı da söylendi. Sizce bu ifadede bir tehlike yok mu?

Barış Terkoğlu: Türkiye’nin hem bir çelişkisi hem de büyük bir sorunu: Sağın alternatifi yine sağda aranıyor. Bu hem iktidar için hem muhalefet için böyle. Laiklik demeyin, eşitlik demeyin, kamulaştırma demeyin de ne derseniz deyin. Oysa tüm bu kavramlar çoğunluğun azınlığın sömürüsüne girmemesi için var. Laiklik bir ilahiyat meselesi değil, çoğunluğun inançları bahane edilerek sömürülmemesinin sigortası. Cumhuriyetin kolonlarının savunulamaması onun yıkımını kolaylaştırdı.

Çürümeye dayalı rejim kalıcı bir medeniyet yaratamaz
Yazdıklarınız ilk okuyuşta geleceğe yönelik bir karamsarlık havası yaratıyor belki, muhtemelen okuyuculardan da bu şekilde tepkiler alıyorsunuzdur. Ama herhalde başka bir Türkiye hayali kurmasanız tüm bunların peşine bunca bedele rağmen düşmezdiniz. Zaten kitapta da mücadeleye ve bu karanlığın son bulacağına olan inancınızı vurguluyorsunuz. Gelecekte Türkiye bunları nasıl, hangi koşullarda aşacak?

Barış Pehlivan: Biz iyimseriz. Emin olun süreç kendi çözümünü de üretecek. Bu dönem geçip gidecek. Ama biz yeni mücadele gerekçeleri bulmaya devam edeceğiz. Çünkü Türkiye’nin sorunları ne Erdoğan’dan ne de AKP’den ibaret.

Barış Terkoğlu: Tarihsel kazanımların yok edildiği dönemler böyledir. Ağır baskı, insanların ruh halini belirler. Korku insanın aklına sınır çizerken, dinlediği müzikten izlediği televizyona kadar cendere içindeki toplum bunalıma girer. Oysa sopaya dayalı hiçbir düzen ebedi olamaz. Çürümeye dayalı rejim kalıcı bir medeniyet yaratamaz. Tarih okumak bizi böyle dönemlerin gelip geçiciliğine ikna eder. Türkiye de mecbur bırakıldığı bu zinciri kıracak. Sopayı çekin, bu iktidardan geriye ne kalır? Her şeye rağmen bu toplumda inatla yarattıklarını koruyan büyük bir birikim var. Ne yapıldıysa o yok edilemedi. Bu kuru gürültünün ardından duyulan sesleri dinleyin, yarın söylenecek bir şarkıyı haber veriyor.